ERCUMENT KILIC

İçeriğe git

Ana Menü

ABD VE DÜNYADA TANITIM VE LOBİCİLİK ÇALIŞMALARI > ABD'DE SİVİL TOPLUM ÇALIŞMALARI > WASHINGTON ÇALIŞMALARIM

KONFERANS METNİ, ANKARA HILTON OTELI (Aşağıda)



HOŞGELDİNİZ VE TAKDİM

Prof. Dr. Hasan S. Köni
, Türk-Amerikan Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Ercüment Kılıç
, Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi Genel Başkanı
Büyükelçi Alev Kılıç
, Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı

AÇILIŞ KONUŞMASI
Rıfat Hisarcıklıoğlu
, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı, “Türkiye-A.B.D. Ekonomik İlişkilerinin Geliştirilmesinde İş Dünyasının Rolü”

PANEL
Halim Neyzi
, Amerikan Şirketler Derneği Başkanı, “Türk-Amerikan İş Münasebetlerinde ATAA ve ABFT gibi Örgütlerin Etkisi”
Ercüment Kılıç
, Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi Genel Başkanı, “A.B.D.’de İş Dünyasında Başarıya Giden Yol: Lobicilik”

PROF. DR. KÖNİ: İyi günler ve hoşgeldiniz. Zaman içinde Türk-Amerikan ilişkilerinin değişen doğasını görmek mümkün. 1951’lerde Türk-Amerikan Derneği kurulduğu zaman güvenlik ilişkileri daha öndeydi. Geçen zaman içinde, büyüyen bir Türk iş sahası doğdu. Bugün güvenlik ilişkileri kadar, Amerika ile iş ilişkilerimiz de öne çıkıyor. Bu da, Türkiye’nin değişen boyutlarını ortaya koyuyor ki bununla biz iftihar ediyoruz. Hepinize tekrar hoşgeldiniz diyorum ve hemen bizimle birlikte bu paneli düzenleyen Sayın Ercüment Kılıç’ı çağırıyorum. Kendisi Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi Genel Başkanı.


ERCÜMENT KILIÇ: Sayın misafirlerimiz, sayın milletvekilim, sayın başkanım, sayın büyükelçim, hepiniz hoşgeldiniz. Bendeniz Ercüment Kılıç, Amerika’daki Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesinin dönem başkanıyım.
Asamblemiz Amerika’da son 25 yıl içinde faaliyettedir ve son sekiz yıldır üyelerimizden delegasyon kurarak her yıl Türkiye’yi ziyaret ediyoruz. Burada bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum. Tekrar beraber olmak ümidiyle, hoşgeldiniz.
PROF. DR. KÖNİ: Amerikan Büyükelçisi Sayın Eric Edelman’ın yolladığı mesajı okumak istiyorum:
“Değerli Konuklar, Bayanlar ve Baylar,
“Amerikan iş ilişkilerinin güçlendirilmesinde Türk-Amerikan lobisinin etkili rolü konulu bu konferansa katılan herkese hoşgeldiniz demek isterim.
“Böylesine önemli bir etkinliği düzenledikleri için, Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesini ve Ankara’daki Türk-Amerikan Derneği’ni kutlamak isterim. Bu akşam sizlerle beraber olamayacağım için üzgünüm; ancak Sayın Kılıç ve bu yılki ATAA delegasyonunu oluşturan üyelerle yarın ve Çarşamba günü yapacağım görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
“Bu akşamın tartışma konusu son derece önemli. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye gibi geniş nüfus ve coğrafi alana sahip olan ve çeşitlilik arzeden iki ülke sözkonusu olduğunda, birinin diğeriyle güçlü iş bağları kurması herkesin, ama özellikle de büyük şirketlerin gözünü korkutan bir durumdur. Çoğu zaman ATAA ya da ABD-Türkiye arasında daha yakın ticari bağların desteklenmesi için uğraş veren kuruluşlardan birinin aracılığı, yalnızca arzu edilen bir durum değil, aynı zamanda bir gerekliliktir de.
“ATAA, Türk-Amerikan ilişkilerinin pek çok alanda güçlendirilmesi için çeyrek yüzyıldır kararlılıkla çalışmaktadır. Ülkelerimiz arasında yatırım ve ticaretin arttırılması ile Türkiye’nin çeşitliliğinin Amerikan halkı ve hükümeti tarafından daha derinlemesine ve ayrıntılı algılanmasının takdiri de bu çabalar arasındadır.
“Bu akşam aranızda bulunan saygıdeğer heyetin de gösterdiği gibi, ATAA'nın girişimleri yalnızca Amerika Birleşik Devletleri ile sınırlı değildir. ATAA üyelerinin işadamlarından profesörlere, gazetecilerden hukukçulara, doktorlara ve diğer profesyonellere kadar uzanan bir kesimi, anavatanlarındaki yeni gelişmeleri birinci elden görmek ve Amerikalı Türklerin çıkarlarını ve sorunlarını en üst düzeyde Türk hükümet yetkililerinin dikkatine sunmak amacıyla her yıl Türkiye’ye gelmektedir.
“Her yıl yapılan bu geziler ülkelerimiz arasındaki ilişkileri sadece siyasal ve ticari alanlarda değil, kültürel ve soysal düzeylerde de daha fazla karşılıklı anlayışı geliştirerek kuvvetlendirmektedir.
“Bu akşamki toplantıyı düzenleyenleri ve siz bütün katılımcıları kutlamak isterim. Görüşmelerinizde başarılar diliyorum.”
PROF. DR KÖNİ: Şimdi konuşmasını yapmak üzere Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sayın Büyükelçi Alev Kılıç’ı davet ediyorum.
ALEV KILIÇ: Geleneksel Türkiye ziyaretlerini gerçekleştiren Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi’nin Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki dostluk ve kültür bağlarını geliştirmek üzere çalışmalarını düzenleyen Türk-Amerikan Derneği’nin ve Türk-Amerikan işbirliğinin gelişmesine katkıda bulunan diğer sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcilerine buradan içtenlikle hoşgeldiniz diyorum.
Kuruluş ilkesi Amerika Birleşik Devletleri’nde dağınık durumda bulunan Türk derneklerini bir çatı altında toplamak ve aralarında işbirliğini sağlamak olan Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi’nin Türk-Amerikan ilişkilerinin kök salması, A.B.D.’deki Türk toplumunun çıkarlarının korunması ve toplumlararasında bir köprü olabilme yönünde gerçekleştirdiği faaliyeti hepimiz çok yakından izliyoruz. İki ülke ilişkilerinin gelişmesine yardımcı olacak birikime sahip bulunan Türk-Amerikalı toplumunu yaratma, Amerikan halkı, kamu sektörü ve medyası nezdinde Türkiye’yi tanıtma ve ülke imajını geliştirme yönündeki girişimlere ve etkinliklere desteğimizi ifade ediyorum ve daima bizleri yanınızda bulacağınızı ifade etmek istiyorum.
Birlik ve beraberliğin önemi ve getirileri çerçevesinde Türk-Amerikalıları her zaman kenetlenmiş olarak görmek hepimizin ortak arzusudur. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Türklerin aralarındaki dayanışmayı pekiştirmek, dürüstlük, saydamlık ve mükemmeliyet gibi değerleri benimsemiş saygın birer cemiyet mensubu olma yolunda katetmiş oldukları mesafeyi de takdirle kaşılıyoruz.
Değerli konuklar: Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi ülkesine özgü koşulları, seçim sistemi ve siyasal mekanizmalarının işleyişi, tanıtım ve halkla ilişkiler çalışmalarının önemini daha da arttırmakta, etnik lobilerin faaliyetlerine de özel bir ağırlık kazandırmaktadır. Türk-Amerikan Derneği Başkanı Prof. Dr. Hasan Köni’nin “lobitokrasi” deyimini yakıştırdığı Amerika Birleşik Devletleri’nde çeşitli sivil toplum oluşumları ve çıkar gruplarının kendileri açısından önem taşıyan konularda yönetimi etkileme çabalarında yaygın biçimde kullanılmakta olan lobicilik faaliyetlerinin eşgüdüm içinde etkinlikle yürütülmesi özel bir önem kazanmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye ve Türkler aleyhinde etkinlikte bulunan lobilerin varlığını biliyoruz. Bu durum Türkiye’nin ve bu bağlamda Amerika’da yaşayan Türk vatandaşlarının da örgütlenme ve eşgüdüm çalışmalarına özel bir önem atfedilmesini gerektirmektedir. Bu bakımdan Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi’nin potansiyelinin ve misyonunun çok yönlü biçimde değerlendirilerek desteklenmesi nedeni de ortadadır.
Burada köklü ve önemli bir ortaklığa sahip Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik ve ticari ilişkilerine de kısaca değinmek istiyorum. Bu ilşkileri siyasi ve askeri ilişkilerimiz düzeyine yükseltmek temel hedefimizdir. 2003 yılı sonunda 7.2 milyar dolar olarak gerçekleştirilen toplam ticaret hacminin iki ülke arasındaki gerçek potansiyeli yansıtmadığı her vesileyle söylenmektedir. İlişkilerimizin ekonomik ve ticari boyutlarının geliştirilmesi Türkiye’nin daha fazla Amerikan yatırımı çekmesine yardım edeceği gibi, ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırılmasına ve Avrupa Birliği’ne üyelik hedefini gerçekleştirmesine de katkı sağlayacaktır.
Amerikan toplumunun seçkin bireyleri ve sorumlu vatandaşları olarak sizlere büyük görevler düşmektedir. Türkiye’nin hızla büyüyen ekonomisinin bulunduğu konumun sunduğu fırsatları ve turizm potansiyelini yakından tanıyan yurtdışında yaşayan sizler bu hususların içinde yaşadığınız dış toplumlarca daha iyi anlaşılmasının sağlanmasının yanısıra, bu imkanlardan daha fazla sizlerce de istifade edilmesini umuyoruz.
Ekonomik ve ticari ilişkilerin derinleştirilmesi ve çeşitlendirilmesi, çıkarların karşılıklı bağımlılığını da beraberinde getirecektir. Böyle bir eğilim kuşkusuz ekonomik alan dışında dış yansımalarını gösterebilecektir. Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hedeflerde, bölgesel politikalarda ve enerji kaynaklarının Batı pazarlarına güvenli nakli konularında Türkiye’yi önemli bir aktör olarak değerlendirdiği bilinmektedir. İki kutuplu sistemin çöküşünü izleyen dönemle birlikte, ülkemizin coğrafi konumu ve jeopolitik analizlerin ötesinde pek çok ekonomik fırsatı da beraberinde getirmiştir. Bunlardan şu anda en güncel olanı Orta Doğu’nun yanısıra Hazar havzasındaki hidrokarbon kaynaklarının değerlendirilerek uluslararası pazarlara taşınmasıdır. Bu ihtiyaç Türkiye’yi bir enerji koridoru haline getirmiştir. Halen inşa aşamasında bulunan petrol ve doğalgaz boru hattı projelerinin tam anlamıyla hayata geçirilmesinden sonra, Türkiye dünya enerji piyasasında önemli bir terminal ve transit ülke konumuna ulaşacaktır.
Bu çerçevede Türkiye’nin yine bölgesel konumu itibariyle gerek Amerika Birleşik Devletleri ile, gerek global düzeyde diğer önemli aktörlerle rol oynayabileceği başka alanlar da vardır. Örneğin, Afganistan’da müteahhitlik projelerinin yüzde doksanını gerçekleştiren ve dünyanın diğer köşelerinde iş yüklenen firmalarımızın elde ettiği başarılar gelecekteki ortaklıklarının da güvencesidir. Aynı şekilde Irak’ın yeniden imarı konusunda ana üstlenici olarak kabul edilen Türk şirketlerinin kurulacak ortaklıklarda partner olarak tercih edilmesi, ikili işbirliğimizin daha da geliştirilmesine yardımcı olacaktır. Coğrafi yakınlık, bölgedeki deneyim, mevcut makina yetkinliği, kültürel benzerlikler, zor koşullarda çalışma yeteneği, risk azaltılması gibi unsurlar Irak’ta, yakın coğrafyamızda Türk firmaları ile iş yapmanın sunduğu avantajlardan birkaçıdır.
Siyasetin ekonomiyi değil, ekonominin siyaseti belirleyip sürüklediği bir ortamda Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş bağlantılarının yoğunlaşması, karşılıklı çıkar bağımlılıklarını da pekiştirerek Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki zeminini güçlendirecektir. Bu gelişmelerin Amerika’daki Türk lobisinin de konumunu da kuvvetlendireceği ve Türk lobisinin daha ileri roller üstlenmesini sağlayacağına da şüphe yoktur.
Bir başka ifade ile, bu konferansın başlığında bir takdim teyir yapacak olursak, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki güçlü iş münasebetleri Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Türk lobisinin konumuna ağırlık kazandıracaktır demek yanlış olmayacaktır. Karşılıklı bir etkileşim içinde güç kazanacak olan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Türk lobisi de iş çevreleri arasındaki temasların sıkılaştırılmasında roller üstlenmek suretiyle iş münasebetlerinin gelişmesine katkı sağlayabilecektir. Etkin bir lobicilik faaliyetinin yürütülmesinde yapılanma önemli hale gelmektedir. Türk iş çevreleri eşgüdüm gerektiren bu çalışmaların bir parçası olmalıdır ve olmaktadır da. TUSİAD’ın Washington temsilciliği, TOBB’un Brookings Institution ve CSIS ile kurmuş olduğu işbirliği, DEİK’in Türk-Amerikan İş Konseyi, Türk-Amerikan İş Adamları Derneği, Türk-Amerikan İş Forumu gibi başarılı çalışmalarına tanık olduğumuz örnekler söz konusudur. Biraz önce de ifade ettiğim üzere, eşgüdümün geliştirilmesi durumunda, daha etkin çalışmaların gerçekleştirilebilmesi de mümkün olacaktır.
Türk-Amerikan toplumunun değerli temsilcileri, değerli konuklar: Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Türk toplumunun Türkiye’yi tanıtmaya yönelik faaliyetlerinin ve mevcut olanakları değerlendirmenin, hem Türk-Amerikalıların hem de Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki konumunu güçlendirme yolunda sarfedeceğimiz gayretlerin büyük önem taşıdığını bir kez daha vurgulamak istiyorum. Her biriniz Amerika Birleşik Devletleri’nde aynı zamanda ülkemizin birer elçisi konumundasınız. Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik, ticari, sosyal ve kültürel vehçelerinin istenen düzeylere çekilmesi için değerli katkılarınızı sürdüreceğinize güvenimiz tamdır, ve bu konuda da herzaman desteğe hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum, ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
PROF. DR. KÖNİ: Sayın Büyükelçi Alev Kılıç’a teşekkür ediyorum. Şimdi açılış konuşması için Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’nu davet ediyorum.
RIFAT HİSARCIKLIOĞLU: Sayın büyükelçiler, saygıdeğer misafirler: Sizleri şahsım ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum. Bu toplantıyı düzenlemesinden dolayı Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi Başkanı Sayın Ercüment Kılıç ve Türk-Amerikan Derneği Başkanı Sayın Hasan Köni’ye teşekkür ediyorum.
Asamblenin ve Türk-Amerikan Derneği’nin Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’nde tanıtımına ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’de pozitif algılanmasına çok ciddi katkılar sağladığını memnuniyetle gözlemliyoruz. Kararlı ve başarılı çalışmalarından da sayın başkanları kutluyorum.
İktisadi ve ticari ilişkilerin ülkelerin gelişmesine destek sağladığı bilinmektedir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, toplumsal sorumluluk bilinciyle iş dünyasının menfaatlerini ulusal düzeyde dile getirmesinin yanında, Türk girişimcisinin uluslararası pazarlara başarılı bir biçimde entegre olması yönünde birçok girişimde bulunmaktadır. Aynı şekilde Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı sermayeli girişimcilerin karşılaştığı sorunların giderilmesine ve daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının Türkiye’ye gelmesine de gayret sarfedilmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında daha kalıcı ve verimli bir iletişim kanalı oluşturmanın yararlılığını gören Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, 2003 yılında Türk-Amerikan ilişkileri alanında kurumsal bir adım atmayı gerekli görmüştür. Bu çerçevede Washington’daki iki düşünce kuruluşu Brookings Institution ve CSIS bünyesinde Türkiye konusunda yürütülen faaliyetlere destek veren birer anlaşma imzalamıştır. Bu, Türk-Amerikan ilişkilerinde hem ilktir, hem de kurumsal geleceğe yönelik bir adımdır. Bu kuruluşlar ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin Türkiye’de kuruluşunu gerçekleştirdiği Türkiye Ekonomik Politikalar Araştırma Vakfı arasında ileride daha kapsamlı bir işbirliği ortamı meydana getirilmesi hedeflenmektedir.
CSIS ile işbirliği kapsamında Türkiye-A.B.D.-TOBB Türkiye-CSIS Temas Grubu oluşturulmuştur. Temas Grubunun eşbaşkanlığını CSIS’den, emekli Büyükelçi Sayın Richard Burt, birliğimiz adına da tarafımdan üstlenilmiştir. İşadamları, siyasetçiler, bürokratlar, akademisyenler ve medya mensuplarından oluşturulan temas grubunun iki ülke arasındaki ilişkilerin ekonomik yönde güçlendirilmesine önemli katkılar sağlamakta olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Brookings Enstitüsü ve birliğimiz arasında imzalanan bir işbirliği anlaşmasıyla, Türkiye-A.B.D.-AB ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde birlikte çalışma zemini hazırlanmıştır.
Türkiye ve A.B.D. arasında yaklaşık 50 yıla dayanan bir müttefiklik ilişkisi vardır. Bu ilişkinin siyasi ve askeri yönünün başarılı bir gelişim gösterdiğine memnuniyetle şahit oluyoruz. Ancak biz iş dünyasının temsilcileri olarak doğrusu ilişkimizin ekonomik ve ticari boyutunun bugüne geldiği durumdan memnun değiliz. Yaklaşık yedi milyar dolar civarındaki ikili ticari hacmimiz, iki ülke arasındaki müttefiklik ilişkisini ve stratejik ortaklığı kesinlikle yansıtmamaktadır. Bu görüşümüzü A.B.D.’li dostlarımızın da paylaştığını görmekten ayrıca mutluyum.
TOBB, iki ülke arasındaki ilişkilerin ekonomik ve ticari enstrümanlarla güçlendirilmesine büyük önem vermektedir. Bu nedenle çok sayıda diğer girişimlerin yanında, az önce belirttiğim iki projeyi de yürütmektedir. Daha fazla A.B.D. firmasının Türkiye’de iş yapmasını istiyoruz. Türk firmalarını da A.B.D. firmaları ile birlikte çalışmaları ve ortaklık kurmaları için cesaretlendiriyoruz. Şimdi beklenen şudur: Bu çalışmaların kapsamlı kurumsal lobi faaliyetleri ile de desteklenmesi gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde gündemde yer alması gereken temel eksiklik tam da burada yatmaktadır. TOBB bu süreçte üzerine düşen görevleri yerine getirmekte kararlıdır.
Son gelişmeler ve Birleşmiş Milletlerle ilgili son tartışmalar bize şunu göstermektedir: İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası iletişim ve karar alma mekanizmaları, ciddi bir değişim süreci içindedir. Değişim her yerde ve her zaman sancılıdır. Ancak bizler, kurulacak bir dünyada sonradan yerimizi belirlemek istemiyoruz. Bu yeni dünyanın kuruluş sürecine doğrudan iştirak etmek istiyoruz. Ülkemizin edilgen değil etkin olmasını sağlamak istiyoruz. Yeni dünyanın nasıl oluşturulması gerektiğine ilişkin tartışma platformlarında sandalye sahibi olmanın ne kadar önemli olduğunu bilmek ve buna uygun davranmak zorundayız. Türkiye’de sermaye birikiminin ulaştığı aşama ve önümüzdeki 10 yılda gerçekleştireceğimiz hamle daha atak davranmayı zorunlu kılıyor.
2001 yılında yaşadığımız ekonomik kriz sonrasında, ülkemiz kapsamlı bir yapısal dönüşüm programı uygulamaya başlamıştır. Bu reform programı Dünya Bankası, IMF ve Avrupa Birliği tarafından da desteklenmektedir. Bu süreçte hem enflasyonda düşme sağlamış hem de büyüme yakalamış örnek bir ülkeyiz. Bu büyüme trendinin 2004 yılında da devam etmesini ve yüzde beş civarı bir büyümenin gerçekleşmesini bekliyoruz. Otuz yılı aşkın süredir devam eden kronik yüksek enflasyon devri kapanmaktadır. Bu trendin devam etmesini ve 2004 yılında tek haneli enflasyona ulaşılmasını hedefliyoruz. Yapısal reformların tamamlanmasıyla Türkiye, kurumların ve kuralların hakim olduğu eşit şartlarda rekabete dayalı düzgün işleyen bir piyasa ekonomisi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Diğer taraftan, iş dünyasının da aktif katılımıyla, Türkiye yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik bir reform programı yürütmektedir. Program kapsamında yatırımcılar için önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri yatırımcılarının bu elverişli yatırım ortamından daha fazla yararlanarak, Türkiye’ye dönük doğrudan yatırımlarını arttırmalarını bekliyoruz. Ayrıca her iki ülke yatırımcılarının Irak’ta, Orta Asya ve Orta Doğu ülkelerinde temel altyapı hizmetleri, sanayi, hizmet, turizm, inşaat, enerji gibi alanlarda ortak yatırımlara girmesini destekliyoruz. Afganistan’da güç çalışma koşullarındaki işbirliğimiz son derece başarılıdır. Afganistan’daki modelden Irak’taki işbirliğimiz için de kılavuz olarak yararlanmalıyız.
Konuşmamın bu bölümünde Irak’taki gelişmelere kısaca değinmek istiyorum. Geçen yıl Mart ayında Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde Irak’a yapılan müdahele sonrasında Irak’ta malesef normalleşme yönünde halen başarılı olunamadı. Bizim normalleşmeden anladığımız Irak’ı dünyanın bir parçası haline getirecek iktisadi bir transformasyonun Irak’ta gerçektirilmesidir. Türkye Odalar ve Borsalar Birliği, Irak’ta normalleşme sürecine, yani iktisadi dönüşüm sürecine katkı sağlamaya çalışmaktadır. Bu süreçte, enerjimizin büyük bir bölümünü Irak’ın ekonomik yeniden yapılanmasına harcıyoruz. Bu çerçevede Irak’a mal akışı yönündeki sorunları ortadan kaldırmak için girişimlerde bulunuyoruz. Orta vadede, Irak ekonomisinin dünya ekonomisiyle bütünleşmesi açısından belirleyici olacağına inandığımız Irak özel sektörünün gelişimine önem veriyoruz. Bu amaçla hazırladığımız ve görüşlerimizin yer aldığı bir raporu 9 Şubat’ta yaptığımız ziyarette Irak’taki koalisyon yönetimine ve Irak yönetimine ilettik. Bu önerilerimiz arasında yer alan Irak firmaları ile Türk ve diğer ülke firmalarının biraraya getirilmesi konusunda 9-30 Nisan’da Gaziantep’te yaklaşık 120 Irak, 300 Türk ve 50 AB üyesi ülkesi firmalarının biraraya geldiği bir iş forumu düzenledik. Türk, Irak ve AB üyesi ülkelerinin firmalarının biraraya gelmesine öncülük ve ev sahipliği yaptık.
9 Şubat’taki ziyaretimiz esnasında, Bağdat’ta Proje Yönetim Ofisi ile görüşmemizde kararlaştırdığımız üzere 29 Nisan’da Amerika Birleşik Devletleri ana yüklenici firmalarla Türk taşeron ve tedarikçi firmaların katıldığı bir toplantı İstanbul’da gerçeleştirildi.
Türkiye’den Irak’a açılan tek sınır kapısı olan Habur’un kapasitesinin arttırılması yönünde ciddi bir gelişme sağlandı. Bugün karşılıklı olarak yaklaşık 2,000 kamyon, günlük olarak geçiş yapmaktadır. Kapının modern hale getirilmesi yönündeki girişimlerimiz hızlanmıştır. Irak halkının bir an önce barış, istikrar ve refaha ulaşması için uluslararası camiada işbirliği gayretlerimizi südürmeye devam edeceğiz.
Saygıdeğer misafirler: Türkiye’nin önündeki bir diğer önemli konu da Avrupa Birliği üyeliği sürecidir. Bu yılın sonunda Avrupa Birliği, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasını karara bağlayacaktır. Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde bugün gelinen aşamada, A.B.D.’nin çok ciddi desteği ve katkısı olmuştur. A.B.D.’nin bu yöndeki desteğinin devam edeceğine inanıyoruz.
Türkiye’nin Orta Doğu’daki gelişmelerde daha etkin bir rol almasını sağlayacak temel faktör, ülkemizin başlatmış olduğu iktisadi transformasyon sürecinin tamamlanmasıdır. Bu sürecin en az maaliyetle tamamlanabilmesi için AB üyeliği son derece önem taşımaktadır.
Sizlere hitap etme firsatı bulmaktan duyduğum memnuniyeti bir kere daha ifade ederek bu toplantının düzenlenmesine katkı sağlayan herkese teşekkür ediyor, önümüzdeki dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde tezlerimizin daha kuvvetli bir biçimde seslendirilmesi için işbirliğimizin güçlendirilmesine olan inancımı bir kez daha belirtmek istiyorum.
PROF. DR. KÖNİ: Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’na teşekkür ediyorum. Yeni çağı aydınlatan konuşmalarını da televizyonlardan çok dikkatlice izliyorum.
Şimdi panel için Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi Gelecek Dönem Seçilmiş Başkanı Vural Cengiz, Amerikan Şirketler Derneği Başkanı Halim Neyzi ve Sayın Ercüment Kılıç’ı davet ediyorum. Sayın Vural Cengiz, “Amerika’da Türk İş Dünyası”; Sayın Halim Neyzi, “Türk-Amerikan İş Münasebetlerinde ATAA ve ABFT gibi Örgütlerin Etkisi”; ve Sayın Ercüment Kılıç, “A.B.D.’de İş Dünyasında Başarıya Giden Yol: Lobicilik” konularında konuşacaklar.

PROF. DR. KÖNİ:
Şimdi Sayın Halim Neyzi, “Türk-Amerikan İş Münasebetlerinde ATAA ve ABFT gibi örgütlerin Etkisi” hakkında konuşacaklar.
HALİM NEYZİ: Biz yepyeni bir derneğiz. Derneğimizin adı Amerikan Şirketler Derneği ve Ocak ayında kurulduk. Bizim gayemiz biraz farklıydı: Amerikan sermayeli Türk şirketlerinin ihtiyaçlarını ve ortak sorunlarını tartışacak bir platform yaratmak istedik. Dolayısıyla aynı kurumda olan firmaların temsilcileri olarak biraraya geldik, epey konuştuk ve iki yıllık bir süreçten sonra Amerikan Şirketler Derneği’ni kurduk. Bunu kurarken de Amerikan dışişleri ve ticari işlerden sorumlu yetkililerle görüştük. Derneğimize üye olabilmek için Amerikan sermayeli firmalar olması gerekiyor veya Amerikan bir kuruluş ile yüzde yüz hizmet sağlamaları gerekiyor.
Anlayacağınız gibi çok dar ama önemli bir konumda Amerikan-Türk ilişkilerine hizmet vermekteyiz. Biz mevcut Amerikan sermayesini korumak ve daha fazla Amerikan sermayesini Türkiye’ye çekmek emelindeyiz. Kardeş kuruluşlar ise ikili ilişkiler, ithalat, ihracat, sosyal kültürel aktiviteleri teşvik ederler. Amerikan Şirketler Derneği olarak Amerikan sermayesi, teknolojisi ve “know-how’ın” Türkiye gelmesi esasına göre iki ülke arasındaki ilişkileri derinleştirmeyi ve pekiştirmeyi istiyoruz.
Kuruldugumuzda Amerikan Büyük Elçisi Eric Edelman’ı onursal baskanimiz olmaya davet ettik ve 17 Şubat’ta 60 kişinin katıldıgı kuruluş yemeğimizde kendisi bu ricamızı resmen kabul etmiştir. Türkiye’de iş yapan Amerikan şirketlerin daha verimli çalışmaları, daha fazla istihdam sağlamaları ve zamanlarını en etkili şekilde kullanmaları için işe koyulduk. Kendimize iddiali bir programı hazırladık ve beş ay gibi kısa bir sürede birçok başarıya imza attık.
En çok önem verdigimiz hedef ise firmaların sorunlarını kaleme alacak ve olası çözümler yaratabilecek çalışma grupları oluşturmak. Gayemiz, bu grupların hazırlayacakları raporları ve çözümleri hem Amerika’da hem Turkiye’de hükümet yetkilileriyle paylaşmak, olumlu ve somut adımlarla iş yapma ortamını açıklıkla ve şeffaflıkla idame ettirmektir. Şu anda dört konu hakkında çalışmalar sürmektedir:
1. Hukukun Üstünlüğü
2. Fikri Mülkiyet Hakları
3. Şeffaflık/Sürdürebilirlik
4. Sermaye Hareketleri/Ortaklık Hakları
Bu çalışmalarımız başladıktan sonra hem sektörel bazda ortak yönler mevcut olduğunu hem de genel olarak diğer firmalar ile aynı sorunları paylaşmakta olduğumuzu gördük.
Bahsettiğim çalışmalara ilaveten, uluslararası düzeyede bir dizi toplantı tertipledik ve tertiplemeye devam ediyoruz. Birincil hedefimiz, Türkiye’de mevcut Amerikan şirketlerinin ihtiyaçlarını karşılamak olmasına ilaveten, uzun vadeli hedeflerimizin arasında bölgesel işbirligini teşvik etmek de vardır. Amerikan ve Türk şirketlerini biraraya getirip üçüncü ülkelerde iş olanakları yaratabilmek için zemin yaratmak istiyoruz. Bu hedefimize ulaşmaya çalışırken de ilgili meslek kuruluşları ve Amerikan-Türk dernekleriyle girift bir işbirligi içinde çalışmak istiyoruz. Çok yönlü bir yaklaşımla daha fazla iş yapabileceğimize, daha geniş kitlelere hitap edebileceğimize inanıyoruz.
Bu mealde, Sayın Hisarcıklıoğlu’nun da demin bahsettiği gibi, 29 Nisan’da Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Amerikan Ticaret Servisi, Irak’in geçici idare teşkilatı CPA ve DEİK’in hem Türk-Amerikan hem de Türk-Irak İş Konseyleri ile ortaklaşa “Irak’ta Taşeronluk İmkanları” adlı bir konferans düzenledik. Dokuz Amerikan ana müteahhit firmasına Irak’taki işleriyle ilgili takdimler verdirdik, 400 Türk şirket ile biraraya getirdik. Bu toplantıların neticesinde, aldığımız bilgilere göre, üç anlaşma imzalanmıştır. Bu konferans bittikten sonra katılımcılara bir anket dağıttık ve aldığımız cevaplara göre daha geniş kapsamlı ve derinlemesine firmaların ihtiyaçlarını karşılayabilecek çok yakında yeni bir etkinliğimiz olacaktır.
17 Mayıs’ta Avrupa Yeniden Yapılandırma ve Kalkınma Bankasını (EBRD) Türkiye’ye davet ettik. Altmış kadar hem Amerikan, hem Türk şirket yetkililerine bankanın Doğu Avrupa ve Kafkas ülkelerinde ne gibi finansman imkanları sağladıklarını anlatılmasını sağladık.
Bahsettiğim bu girişimlerimiz burada bitmiyor, ama daha değişik boyutlardaki çalışmalarımıza da kısaca değinmek istiyorum. Nisan ayında Washington’daki Amerikan Türk Konseyinin yıllık konferansına katıldık. Bir gayemiz onların bu girişimlerine bir heyetle iştirak edip destek olmaktı. Tabii, kendimize ayrıca bir ziyaret programı hazırladık. Amerikan meslek kuruluşlarından İlaç Sanayicileri Derneği PHARMA’yı ve Ulusal Üreticiler Derneği NAM’i ziyaret ettik. Kendileri çalışmalarımıza destek olacaklarını, hatta hazırlayacağımız raporlara katkıda bulunabileceklerini ifade ettiler. İlaveten, Dünya Bankası, OPIC, Amerikan Ex-Im Bankası gibi kuruluşlarına uğramayı da ihmal etmedik.
Amerikan Ex-Im Bankası toplantısının neticesinde üç dernek üyemizin DSİ ile olan sorunlarını dile getiren bir mektubu gerekli mercilere ilettik ve bu konunun iki ülke yetkilileri tarafından ele alınıp bir neticeye varılabilmesi için olanak sağladık.
Dahası, Dünya Bankası ile yaptığımız ziyaretin neticesinde, bu sefer ilaç üreticisi dernek üyelerimizin konularını ele aldık. Neticede bu sabah Dünya Bankasından bir uzmanın üyelerimizle İstanbul’daki büromuzda görüşmesini sağladık. Bu hafta içinde de Ankara’da yer alacak toplantılara hazırlık yapmaktadırlar.
Türkiye’nin üzerinde durması gereken kritik sorunlardan biri, yabancı sermaye girişinin son zamanların en düşük seviyede bulunması konusudur. Amerikan Şirketler Derneği olarak çabamız bu yatırım ortamını elle tutulur, ölçülebilir bir şekilde iyileştirmesini sağlamak olacaktır. Ancak, bu denklemin sadece bir parcasıdır. Türkiye’nin genel görüntüsünün idame etmesi ihtiyacının önemini ne kadar izah etsek azdır. Güvenirlik kazanmak çok yönlü ve süreklilik gösteren bir çalışma ister.
Bütün bunları ifade etmemizin nedeni ise sadece Türk tarafı değil, Amerika tarafının da Türkiye’deki Amerikan şirketlerinin ihtiyaçları konusunda tarafları bilgilendirmenin önemini bir kere daha altını çizmek içindir. Kaldı ki Türkiye’de iş yapmaya çalışan Amerikan şirketleri olsun, Amerika’da yaşayan Türk-Amerikan vatandaşları olsun, Amerika’da iş yapmaya çalışan Türk şirketleri olsun, hepsinin ihtiyaçlarını verdiğimiz örneklerde olduğu gibi yapıcı, olumlu, pozitif yaklaşımlarla sesimizi duyurmamız gerekir. Sesimizi hem orada hem burada duyurmalıyız.
Amerika ile Türkiye arasındaki ekonomik ve sosyal ilişkileri çok daha ileri bir düzeye taşımamamız için hiç bir neden yok, yeter ki Amerikan-Türk dernekleri olarak işbirliğimizi doğru düzgün tesis edebilelim. Ancak işbirliği, şekil itibariyle değil içerik olarak tesis edilmelidir. Bu esasa göre Amerikan Şirketler Derneği olarak biz her türlü destek vermeye hazırız. Şekil değil içerik olarak varız. Umarım bu çalışmalarımız bunu göstermektedir ve göstermeye devam edecektir. Büyük bir memnuniyetle görüyoruz ki bu akşam ATAA ve TAA bahsettiğim yaklaşıma gayet güzel bir zemin hazırlamışlardır. Teşekkür ederim.
PROF. DR. KÖNİ: Sayın Halim Neyzi’ye ben de teşekkür ediyorum. Demek ki özel sektör sert bir şekilde çalışıyor. Şimdiki konuşmacımız Sayın Ercüment Kılıç ve konusu “A.B.D.’de İş Dünyasında Başarıya Giden Yol: Lobicilik.”
ERCÜMENT KILIÇ: Daha evvel bahsettiğim gibi, Asamblemiz 1979 yılında kuruldu ve son sekiz yıldır da Türkiye’ye ziyaretlere geliyoruz. Bu ziyaretler sırasında meramımızı anlatıyoruz. Bu meramımız neden kaynaklanıyor? Çünkü Amerika’nın Türkiye ile ilişkilerinin gelişmesini istiyoruz, oradaki problemlerimizi buradaki büyüklerimize anlatıyoruz, onların dikkatlerine gelmemiş şeyleri dikkatlerine getiriyoruz, ve bu konularda tabii ki hepimiz adına gelişmeler bekliyoruz. Yalnız son sekiz senedir bu görüşmeleri yaparken insanların yüzünde bazı sorular görüyoruz. Bazen direct olarak da bize soruluyorlar. Hatta zannediyorum, geçen yıl geldiğimizde bir televizyon grubunun bir temsilcisi bize direct olarak sordu: “Türkiye’ye ne için geliyorsunuz? Ne kadar para istediniz? Devletten ne bekliyorsunuz?” Bunu açık açık sordular bize. Sormayanların da içlerinden mutlaka geçiyor. Geçmişte de özel olarak sorulmuştu.
Gerçek şu ki, biz Türkiye’nin tanıtım çalışmalarında ve tanıtım fonundan geçmişte nasibimizi aldık, ama şunu hemen söylemeliyim ki biz Asamble olarak devletten gelecek paralara “hayır” dedik ve diyoruz. Bundan sonra da devletimizden para istemiyoruz. Sebebi şu: Biz bundan sonra kolay yolu değil, doğru yolu seçmek istiyoruz. Bu yeni yaklaşımımız, bize doğru gelen bu yaklaşım iki sebepten kaynaklanıyor. Bir tanesi zannediyorum bir buçuk yıl evveldi. Buraya zamanın Başbakanı Abdullah Gül’ü ziyarete gelmiştim. Ondan öğrendiğim bir kelime: güdümlülük. Daha evvel duymamıştım. Türkçemizi de gittikçe ilerletiyoruz bu sayede. “Ha ha,” dedi, “Doğru söylüyorsunuz, demek ki güdümlülüğü istemiyorsunuz. Gerçekten yapılmaması gereken bir şey. Siz orada sivil toplum örgütü olarak çalışacaksanız, dernekler olarak çalışacaksınız, dışarıya bağımlı görünmemeniz lazım.”
Amerika’da biliyorsunuz Ralph Nader isminde birisi var. Son iki cumhurbaşkanlığı seçimlerine girdi, ve Demokratların işlerini bozdu. Özellikle geçen sene Cumhuriyetçilerin işine yaradı. Ondan evvel de Baba Bush’un işine yaramıştı. Ralph Nader, oradaki tüketici hakları avukatı olarak bilinen bir kişidir. Bu kişi bugün Ford arabalarının çok güvenilir olduğunu söyleyip de, yarın biz kendisinin Ford arabalarından beş kuruş aldığını öğrenirsek, acaba Ford arabalarına olan güvenimiz ne kadar olur?
Buradan harekete geçerek birkaç şeyi daha hatırlatmak istiyorum. Aynı düşüncemiz, yani bu güdümsüzlük hevesimizi geçmiş yıllarda Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdogan, yine bakanlarımızdan Mehmet Aydın ve Beşir Atalay son derece olumlu bulduklarını ve yurtdışındaki Türk dernekçiliğinin ve Türk sivil toplum örgütlüğünün aynen böyle yapılması gerektiğini söylediler.
Geçtiğimiz yıl Irak Savaşının hemen ardından Avrupa’dan bile Asambleye gazeteciler geldi, bazı sorular sormak istediler. Acaba biz Amerika’da yaşayan Türk toplumu olarak olan bitten hakkında ne düşünüyoruz diye. Genelde sordukları sorulardan bir tanesi şu oldu: “Paranızı nereden alıyorsunuz? Fonunuzu nereden temin ediyorsunuz?” İnanın ki geçen sene ben bu kişilere kendi paramızı kendimiz temin ediyoruz, kendi yağımızla kavruluyoruz demekten büyük bir gurur duydum, çünkü ben bunun aksini söyleyecek olsaydım, herhalde söyleyeceklerimin yarısını saymayacaktı. Öyle tahmin ediyorum. Dolayısıyla bu güdümlülük kelimesi bizim için çok önemli. Özellike, Amerika’daki ortamda son derece detaylı düşünülmesi gereken bir kavram.
Geçen yıl, benim yeni başkanlığım döneminde, Amerika’da, özellikle Washington’da, yeni forumlar yapalım, Asamble düşünce kuruluşu dediğimiz kurumlarla daha çok ilişkide olsun, onlarla ortak programlar yapalım dedik. Hiçbirisi kabul etmedi. Ben üç tanesine yaklaştım, iki tanesi baştan reddetti. Bir tanesi, “The Foundation For Defense of Democracies,” demokrasileri savunan bir kurum olarak bilinen bir kurum, kabul etti. Onların aracılığı ile de geçen yıl milletvekillerimiz Sayın Egemen Bağış’ı ve Sayın Onur Öymen’ı Amerika’ya davet ettik, ve orada “İslam ve Demokrasi” hakkında bir forum yapabildik. Ancak öbürleri kabul etmediler. Ben kalktım, özellikle bu kurumların müdürlerini ziyarete gittim ve acaba bizimle niye beraber çalışmak istemiyorlar bilmek istedim. Bunlardan bir tanesi, Washington Institute olarak bilinen kurum, kısaca ve kibar yoldan “Siz Türkiye’nin ajanısınız” dedi.
Türkiye’mizin ne olup ne olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Ama maalesef karşıt gruplar, Türkiye’yi sevmeyen gruplar, anti-Türk kampayasında bulunan lobiler o kadar güzel bir çalışma yapmışlar ki geçmişte, Türkiye’yi tamamen bir askeri yönetim, burada da devamlı bir sıkıyönetim varmış gibi göstermişler.
Dolayısıyla, biz Türkiye’nin ajanı olduğumuz zaman düşünün ne kadar kötü bir görünüm halindeyiz. Dolayısıyla, biz diyoruz ki bundan sonra güdümlü olmayacağız. Birinci sebep bu.
İkincisi, biz artık “devletin malı deniz” veya “Hazine’den yemek” zihniyetinin parçası olmak istemiyoruz. Bizler şayet yurtdışında sivil toplum örgütlüğü yapıp, Türkiye şampiyonluğu yapacaksak - ki Türkiye’yi o kadar sevdiğimizi hep beraber söylüyoruz - bunun bilinciyle hareket etmeliyiz diye düşünüyoruz.
Bunun da ötesinde, Türkiye gibi iç ve dış borçtan bir türlü yakasanı kurtaramayan bir ülke ve onun fakirinin fukarasının rıskında, depremzedesinin parasında ve benim babamın, sizin kardeşlerinizin, belki de ailenizin ödediği vergilerde gözümüz olmasın diyoruz.
Dolayısıyla, diyoruz ki Amerika’da yaşayan 300-500,000 tane Türk, kendi aralarında 300-500,000 dolar toplayamayıp da kendi derneklerini kendileri idare edemeyeceklerse, kendi yağlarıyla kavrulamayacaklarsa, dernek olmasınlar daha iyi. Biz bu mentaliteden hareket etmek istiyoruz. Çünkü alışmışız ya “devlet baba gelecek, onun da icabına bakacak, lobiciliğimizi de yurtdışında yapacak.” Biz diyoruz ki bundan sonra lobiciliği yurtdışındaki Türkler yapsın. Ama hakkını vererek yapsın.
Peki, o zaman Türkiye’ye niye geliyoruz artık? Madem ki kendi yağımızda kavrulacağız, kendi imkanlarımızla geçineceğiz, Türkiye’den ne istiyoruz? Son iki senedir şunları söylemeye geliyoruz. Özellikle hükümetimizden istediğimiz iki şey var: Birincisi, bundan sonra Türkiye’nin tanıtımı Türkiye’de yapılacaksa - ki mutlaka yapılacaktır, onun için de mutlaka bütçemiz olacaktır ve yapılmalıdır da - bizimle daha çok ilişkide bulunmalarını istiyoruz. Yurtdışında yapılacak tanıtımlar için bizim fikirlerimizi daha çok almalarını istiyoruz. Çünkü bizce, biz hancıyız, onlar yolcu. Devlet görevlilerimizin hepsi öyle. İster kabul edelim ister etmeyelim, ama biz Amerika’yı biliyoruz, uzun yıllardır orada yaşıyoruz, oranın sistemini iyi biliyoruz, herşeyin nasıl işlediğini daha iyi biliyoruz. Dolayısıyla, bu tanıtma amaçlı yatırımlar yapılırken biz ile daha çok ilişkide bulunmalarını, bizden öneriler almalarını lütfen rica ediyoruz.
Devletimizden, hükümetimizden, gelecek hükümetlerimizden ikinci istediğimiz şey: Geçen Ocak ayında, belki biliyorsunuzdur, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Asamblemizin 24. kongresinin açılışını yaptı. Orada benim hafızamda yer eden çok güzel bir kaç şey söyledi. Onları burada tekrar etmek istiyorum. Erdogan, “Asosyal insandan hiçbirşey olmaz. Asosyal insan yer, içer, yatar, olan bitene de yattığı yerden bakar. Ama sosyal insan hem kendisine faydalıdır, hem de çevresine faydalıdır. Biz sizin gibi vatandaşlarımızdan daha çok sosyal olmanızı, kendi aranızda daha aktif olmanızı ve bilinçli hareket etmenizi istiyoruz” dedi. Bunun yanında bizleri bulunduğumuz ülkenin toplumunun dokusuna daha çok girmeye yöneltti, orada vatandaş olmaya yöneltti, orada oy kullanmaya yöneltti. Tabii bunları biz ilk defa duymuyoruz. Değişik şekilde kulağımıza geldi bu sefer, ama rahmetli Özal’dan beri bunu biz hep duyarız; Demirel söyledi, Çiller söyledi, Mesut Yılmaz söyledi, şu an aklıma gelmeyen başbakanlarımızın hepsi söylediler. Dediler ki, “Biz bu tanıtım işini, lobiciliği yurtdışında sizsiz yapamayız.” Çünkü son 60-70 senenin hesabını gidicek olursak, lobiciliğimiz nasıl oldu diye, maalesef şimdi bakıyoruz, çok çok başarılı değiliz. Bunun bir hesabını yapmamız lazım. Bizler yurtdışında olan Türkler olarak, burada da sizler, devletimiz ve özel sektörün insanları olarak, şapkamızı bir kere daha önümüze koyup daha bir detaylı düşünmek zorundayız diye düşünüyoruz.
Üçüncü ve en önemli isteğimiz: Bu tabii ki özel sektörle ilgili ve asıl bu toplantının amacı. Bundan bir kaç ay evvel, Ankara’daki Türk-Amerikan Derneği’nin Genel Müdürü Sayın Donald Cofman’ın ofisine ziyaret için gittiğim zaman, “Bu sefer ne yapalım?” dedik. Her sene bir resepsiyon yapardık, bu sefer değişik bir şey yapalım dedik, ve Türk iş adamlarımızla lütfen konuşalım, onlara ve bize bir fırsat tanıyalım dedik.
Dolayısıyla, Türk işadamlarından üçüncü isteğimiz, şayet yurtdışındaki, özellikle Amerika’daki, sivil toplum örgütlüğümüz, lobiciliğimiz başarılı olacaksa, bunda özellikle özel sektörün mutlaka önemli bir rolü olmalı diye düşünüyoruz.
Şimdiye kadar yurtdışındaki lobiciliğimiz gerektiği kadar başarılı olmadıysa, bunun iki önemli sebebi var. Birincisi, karşıt Türk lobilerinin çok güçlü olmaları. İkincisi de bizim yeteri kadar güçlü olmayışımız. O zaman ne yapmamız lazım? Herhalde bazı şeyleri oturup düşünmemiz lazım. Çünkü düşünüyoruz ki Türk özel sektörünün geçmişte olduğu gibi bundan sonra da bize mutlaka işi düşecektir. Tabirimi lütfen maruz görün. Bunun örneğini geçen sene yaşadık. Irak Savaşı’nın hemen ardından, zannediyorum Mayıs ayında, Dış Ekonomik İlişkiler Komisyonu (DEİK) yöneticileri Amerika’ya geldiler. Orada Irak Savaşı sonrası kontratlar alınması yolunda gerekli Amerikan birimleriyle görüşmeler yaptılar. Bu arada bizim kapımız da çalındı. Buyrun dedik, hoşgeldiniz dedik, ve oturduk konuştuk. Kısacası bize sorulan şu oldu: “Asamble bize nasıl yardımcı olabilir?” O arada bir arkadaşım dile geldi ve şunu açık açık kendilerine söyledi: “Çok teşekkür ederiz, sağolunuz, ama şimdiye kadar neredeydiniz?”
Dolayısıyla, biz bu verdiğimiz cevabı önümüzdeki yıllarda diğer iş adamlarımıza, iş gruplarımıza söylemek istemiyoruz. Biz onların bu yaklaşımları halinde, bize gelip, yardım talep etmeleri halinde, onlara “Emredersiniz, elimizden geleni şu şekilde yapabileceğiz” demek istiyoruz. Biz onların bize yardım etmelerini istiyoruz ki biz de onlara yardım edebilelim. Meşhur bir filmi vardı, Tom Cruise ismindeki film yıldızının bir filminde söylediği terim: “Help me help you.” Başka bir deyişle, Türk özel sektörü bize yardım edecek ki biz de onlara yardım edelim. Düşünebiliyor musunuz, bir Yunan malına Amerika’da şu anda kota konulabilinsin! İmkanı var mı? Yunan lobisi Amerika’da o kadar kuvvetli ki, bunun olması son derece küçük bir ihtimal. Biz de onlar kadar kuvvetli olacaksak, sizden mutlaka yardım bekliyoruz. Yalnız bu yardımı isterken Amerikalıların terimiyle “hand out” değil, fukaraya yardım gibi bir yardım değil, bu sizin geleceğiniz için ve ilerideki yatırımlarınızın sağlam temellere oturtabilmesi içi verilmiş paralardır diye kabul etmenizi, lütfen, rica ediyoruz.

Geçen sene bu amaçla İstanbul’da TUSİAD’la bir toplantı yaptık. Oradaki iş adamlarımıza bu isteğimizi belirttik, ama herhalde ben yeteri kadar üstüne basarak söylemedim, çok kibarca söyledim. Aradan yaklaşık bir sene geçti ve bir başarı elde edemedik. Geçenlerde bir toplantımızda Sayın Şükrü Elekdağ bana çok anlamlı bir soru sordu. Dedi ki, “Peki madem siz kendi yağınızla kavrulmak istiyorsunuz, ama geçen sene TUSİAD ile o toplantıda ben de vardım. Ne aldınız o zamandan bugüne kadar?” O zaman doğrusunu söylemek zorunda kaldım. “Bir şey alamadık” dedim ve orada bıraktık. Ertesi gün TUSİAD’ın Washington temsilcisi Abdullah Akyüz’den randevu aldım ve gittim. Abdullah Akyüz geçmişte Asambleye üye olmayan bir arkadaşımızdı. Ben başkan olduktan sonra, kendi cebinden bin dolar vererek bize üye oldu. Dedim ki, “Abdullah Bey, geçen sene böyle bir toplantı yaptık. Bunun sonuçlarını maalesef alamadık. Sizden beklentiler içindeyiz. Lütfen yardım eder misiniz?” Ve geçtiğimiz hafta bana söz verdi. “Bu yaz size TÜSİAD’dan ve onun gerekli birimlerinden yardımlar gelecek” diye söz verdi.
Dolayısıyla, biz de bu sene Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine yönelelim dedik. Sizin değerli vaktinizi aldık. Bu arada geldiğiniz için tekrar çok teşekkür ederiz. Sizlere demin söylediklerimi bir kez daha aktarmak istiyorum. Kısacası bize yardım etmeniz demek ilerideki yatırımlarınızın Amerika’da sağlıklı olarak kalabileceğini bilmeniz demektir diye düşünüyoruz.
Diyelim ki bir an için bu konuda benimle hemfikir oldunuz. Dediniz ki, “Tamam, Asamble bu işi becerecek. Biz de ileride Amerika’da yatırım yapacağız. Onlar da bizim haklarımızı koruyacaklar. Peki, bu Asamble nedir, ne iş yapar? Bizim bu hakkımızı nasıl koruyacak? Neden güvenelim Asambleye?” Ben bizi hakikaten aklı başında bir sivil toplum örgütü olarak görüyorum: 25 yıllık, 1979 yılında kurulmuş, o günden bu yana da bir çok başarıya imzasını atmış, benden evvel bir çok ağabeyimin, kardeşimin başarılarıyla bu güne gelmiş, bizlere emanet edilmiş bir organizasyon.
Bunun yanında, biz Türkiye’nin iç politikasıyla uğraşmıyoruz. Ben hiçbir partili değilim. Uzun yıllardır Türkiye’de oturmayan birisi olarak, hiçbir partiye bağlılığım yok. Ben Türkçüyüm, Türkiyeciyim. Benim derneğim de aynı şekilde. Biz bize sorulduğu zaman - ki bundan iki ay evvel Avrupa’daydım, bir kaç ülkeyi gezdim, orada Türk dernekleriyle ilişkilerim oldu - bize sorular soruldu. Hem kendileri tarafından, hem de gazeteciler tarafından. Dediler ki, “Asambleniz Avrupa Birliği hakkında ne düşünüyor? Girsin mi girmesin mi? Bu konudaki deklarasyonunuz nedir? Asambleniz Arap-İsrail çatışması hakkında ne düşünüyor?” Hepsinin düşünceleri var çünkü. Almanya’da 1,500 tane dernek var. “Kıbrıs konusunda ne düşünüyorsunuz? Hangi konunun üstüne gidiyorsunuz? Üyelerinizin hangi şekilde eğilim göstermesini istiyorsunuz?” O zaman daha referendum olmamıştı. Veyahut da “Ermeni sınırı açılsın mı açılmasın mı?”
Bunların hepsine cevabım benim şu oldu: “Bizim bu konularda bir fikrimiz yok.” Neden? Çünkü biz bu şekilde kendimizi İngilizce terimle “ayağımızdan kendimiz vuramayız.” Bu Ermeni hududu eninde sonunda açılacak. Beş sene sonra, on sene sonra, ne zaman bilmiyorum, ama açılacak. Bu aradaki dönem içinde biz “açılsın” desek, açılmasın diyen üyelerimizi kendimizden uzaklaştıracağız. Aksini söylesek aynısı yine olacak. Yarın öbür gün Araplarla İsrailliler öpüşüp barışacaklar. Bu arada biz bu süreç içinde yine kendi kendimize zarar vermiş olacağız.
Yine Kıbrıs konusunda bir şekilde fikir belirtmedik. Ama sonuçlar alındıktan sonra da elimizden geleni yaptık. Demin dediğim gibi aklı başında bir sivil toplum örgütü olarak, Amerika’nın Dişişleri Bakanlığı’nın üçüncü büyük sorumlusu Marc Grossman’ı bir heyet olarak ziyaret ettik. Arkasından yine oradaki önemli görevlilerden Lynn Pascoe’yu ziyaret ettik. Hemen arkasından o günden beri zannediyorum yaklaşık 15 tane Amerikan milletvekilini ziyaret ettik, ve bu arada da demin Vural arkadaşımın dediği gibi bir milletvekilini de Türk Dostluk Grubuna katılmaya anında ikna ettik.
Ama arkasında çalışmalarımızı devam ettirdik. Kıbrıs konusunda gittiğimiz milletvekillerine, devlet büyüklerine şunları söyledik: “Bu ambargo artık bitmelidir. Direkt uçuş sınırlamaları sonlandırılmalıdır.” Bu şekilde Türkiye’nin politik konularına el atmamakla birlikte, gelişme bizim açımızdan bir pozitif yankılanma getiriyorsa, bunu da mutlaka değerlendiriyoruz. Aklınıza gelmeyen küçük noktaları bile orada dikkatlerine getirdik. “Kuzey Kıbrıs’tan Amerika’ya giden Türkler vize istediği zaman üç ile altı ay arasında vize veriyorsunuz, Rum istediği zaman 10 seneye kadar vize veriyorusunuz. Bunda da bir değişiklik olmalı. Fulbright dediğimiz bursları veriyorunuz, bunların kuzey ile güney oranını karşılaştırdığınız zaman çok büyük bir açıklık ve dengesizlik var. Bunları da gözden geçirin” dedik.
Dolayısıyla, aklı başında bir dernek olarak politikayla uğraşmıyoruz, ama bunun haricinde Türkiye için elimizden geleni yapıyoruz. Son derece saydamız, demokratiğiz, halkımızın tamamına açığız, düşünce ve inanç ayrımı katiyen yapmıyoruz ve son bir yıl içinde de üye sayımızı büyük bir oranda da arttırdık. Hatta geçen yaptığımız yıllık genel kurulumuzda da katılım sayısı yüzde 300 arttı. Bunu yaparken ayrımcı olmayan konulara dikkat ediyoruz. Birleştirici olan konulara dikkat ediyoruz, ve insanları kendi şemsiyemiz altında mümkün olduğu kadar tutmaya çalışıyoruz.
Bu sebeplerin dışında aklınıza gelip de sormak istedikleriniz olursa, Asamble nasıl çalışıyor, ne ne yapıyor? Güvenilirliği ne kadar devam eder? Hakikaten haklarımızı gerektiği şekilde koruyabilir mi? Oradaki lobiciliğimizi yeteri kadar yapabilir mi? Bunları cevaplandırmaya mutlaka hazırım. Ama benim düşüncem o ki Amerika’daki iki çatı örgütünden birisi olan Asamble - Washington’da merkezimiz var, demin Vural arkadaşımın belirttiği gibi güzel dört katlı binamız var, orada Türk iş adamlarına hizmet vermeye de hazırız - ileriki yıllarda altındaki 57 derneğiyle gerçekten aklı başında çalışmalarını devam ettirecek bir organizasyon. Orada gerekli hükümet birimleri, basın birimleri tarafından gerçekten aklı başında olarak tanınan ve güvenilir olan bir sivil toplum örgütü. Hepinizin gurur duyacağınızı zannediyorum daha yakından tanıdığınız takdirde. Web sitemizi de yakınlada yeniledik, artık hem Türkçe hem İngilizce, lütfen girip bakın: www. ataa.org. Orada bugünlerde neler yapıyoruz, demin dilimin dönüp de yeteri kadar anlatmadığım, anlatmayacağım şeyler olmuş olabilir. Bizi yakından incelerseniz memnun oluruz ve konuşmamı şöyle bitireyim: “Help us help you.”
PROF. DR. KÖNİ: Sayın Ercüment Kılıç’a çok teşekkür ediyorum. Şimdi iki bakandan gelen telgraflar var. Birincisi Sayın Ali Babacan: “Derneğiniz tarafından düzenlenen ‘Güçlü Türk Lobisinin A.B.D. ile İş Münasebetlerine Etkisi’ konulu konferansa yoğun iş programım nedeniyle katılamıyorum. Nazik davetiniz için teşekkür eder, başta şahsınız olmak üzere, tüm katılımcılara en iyi dileklerimi sunarım.”
İkincisi Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay: “Derneğiniz tarafından düzenlenen ‘Güçlü Türk Lobisinin A.B.D. ile İş Münasebetlerine Etkisi’ konulu konferans davetiyeniz için teşekkür ederim. Yoğun programım nedeniyle konferansa katılamayacağım. Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesi ve Türkiye’nin Amerika’da tanıtılmasını sağlamak amacıyla başarılı çalışmalarını yürüten Derneğinizin düzenlediği bu önemli konferansın başarılı geçmesini dilerim. Konferansa konuşmacı olarak katılan bütün konukları kutlarım. Bu vesileyle size ve değerli misafirlerinize selam ve saygılarımı sunarım.”
Şimdi soru-cevap kısmına geçelim.
SORU: Hepimizin bildiği gibi Amerika içinde çok başarılı iş adamlarımız, doktorlarımız, mühendislerimiz var. Ancak benim gördüğüm kadarıyla bir eksikliğimiz de var. Bu da Türk-Amerikalıların Amerika içindeki siyasette aktif olmamaları. Sizlerce Türk-Amerikalıları hem şehir bazında, hem eyalet bazında hem de federal devlet açısından siyasete çekebilmek için ne yapmalıyız? Sizin bu konuda yeni bir projeniz var mı?
ERCÜMENT KILIÇ: Evet, var. Demin söyleyecektim ama uzatmayayım diye söylemedim. Geçen sene Amerika doğumlu Türk çocuklarına Amerika Milli Meclisi’nde stajyerlik pozisyonları bulmaya başladık. Bu yıl da ikincisini düzenliyoruz. Hatta bunlardan bir tanesi de Chicago’da şu anda polislik görevini yapıp da ileride siyasete atılmak isteyen bir kardeşim. Eylül ayında Washington’a gelecek ve bir ay misafirmiz olacak. Biz bu kardeşlerimizin uçak paralarını bütçemizden veriyoruz. Oradayken kalacak yerleri temin ediyoruz.
Bunun yanında yine Amerikan politik görünümünde daha etkili olabilmek için demin de bahsettiğiniz gibi çok etkili değiliz, çok içine de girmiyoruz. Türkler arasında oy kullanma kampanyası başlattık. Bu sene sonunda daha hızlı da devam edecek. Her eyalette, her şehirde oturan Türklere bulundukları yerlerdeki kütüklere kayıt olabilmeleri için formların kendilerini gönderiyoruz ki bundan sonra oy kullanabilsinler. Geçen Amerikan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir oyun bile ne kadar önemi olduğunu öğrendik. Dolayısıyla ziyaret ettiğimiz milletvekillerine - ki sene sonuna kadar 50 ile 75 arası milletvekili ziyaret edeceğiz - “Sizin bölgenizde şu kadar oy kullanan Türk var” dememizin bile bizim için büyük bir fark yaratacağını düşünüyoruz. Üç de olsa 33 de olsa önemli olacağını düşünüyoruz. İlk etapta çalışmalarımız bunlar.
SORU: Sayın Kılıç’ın da söyledikleri gibi, Amerika’da diğer milletlerden, bilhassa Rum, Yunan lobisi, ondan sonra Ermeni lobisi, sonra da Yahudi lobisi çok kuvvetlidir. O derneklerin yahut da lobilerin gelirleri nasıl temin ediliyor? Oralardan da istifade edilebilinir kanısındayım.
ERCÜMENT KILIÇ: Her derneğin Amerika’da içinde iki tane birim var. Birisi yönetim kurulu, birisi de mütevelli heyeti. Yahudilerden örnek vereyim: AJC diyebileceğimiz, Amerikan-Yahudi grubunın mütevelli heyetlerinde 99 kişi var. Bunların her birisi ellerini ceplerine atıyorlar. Belli paraları birikmiş, onları da işletiyorlar, yatırım planları var. Bizim şimdi yapmaya çalıştığımız yeni şeylerden bir tanesi de bu. Mütevelli heyetimize bu kağıtları gösteriyoruz, diyoruz ki siz de elinizi cebinize atacaksınız bundan sonra. Büyük bir gelir kaynağı onlar için bu.
HALİM NEYZİ: Ben başka bir dernekte daha çalışıyorum. Elli tane depremzedeye ev edindirmeye çalışıyorum.Oradan biz epey yüklü bir para aldık AJC’den. Onun için bu destekler eğer temas edersek - bizim temas etmemiz gerekiyor - bir takım gelir alma olanakları vardır, o bizim elimizde.
PROF. DR. KÖNİ: Efendim, tüm konuşmacılara teşekkür ediyorum.


 
İçeriğe Geri Dön | Ana Menüye Geri Dön